Yeryüzündeki canlıların tümü yaşamlarını sürdürebilmek için akıl gerektiren davranışlarda bulunurlar. Bir insanın ancak öğrenme, beceri ve tecrübe gibi özelliklerle kazanacağı bu davranışlar, canlılarda ilk doğdukları andan itibaren vardır.
Son derece akılcı planlar dâhilinde hareket eden, hassas hesaplar gerektiren davranışlar sergileyen bu canlılar, kendilerini inceleyen bilim adamlarını gerçek anlamda bir şaşkınlığa düşürmektedirler.
Gerçekte “Canlılar bu zekayı nasıl ediniyorlar ve bunu nerelerde kullanacaklarını nasıl öğreniyorlar?” Canlılarda bilinçli davranışlarının nasıl ortaya çıktığı sorusuna cevap arayan evrim savunucuları “içgüdü” kavramını kullanarak bu sorulara açıklık getirmeye çalışırlar.
Eskilerin ifadesi ile “sevki tabii” olarak adlandırılan, günümüzde de “içgüdü” ya da “dürtü” olarak adlandırılan bu tip davranışlar biyoloji biliminde doğuştan gelen davranışlar olarak bilinir. İçgüdü; organizmanın türüne özgü ortaya çıkan ve bir amaca yönelik davranışlar olarak tanımlanır. Bunlar üreme, yuva yapma, yavru bakımı gibi davranışlardır. Canlının yaşamını kolaylaştırıcı bir role sahiptir.
Arılar bal yapmayı, örümcekler ağ örmeyi ya da bülbül yuvasını örmeyi nasıl öğrenmiştir?
Örneğin bir arı doğduktan çok kısa bir süre sonra bal üretmeye başlar. Ömürleri 4-5 hafta olan bu canlıların böyle mucizevi bir gıda yapmasını öğrenmeye ne vakitleri ne de kapasiteleri müsaittir. Demek ki yuvada bir eğitim falan görmüyorlar. Zaten eğitim alabilecek bir biyolojk beyine de sahip değiller. Bazılarına göre de arılar içgüdüleriyle hareket ederek polen ve nektarları toplayıp bala dönüştürürler.
Acaba nedenini açıklamakta aciz kaldığımız bu tip davranışları “içgüdü” demekle izah etmiş oluyor muyuz? Aslında canlılardaki gizemli davranışları açıklamak için kullanılan bu “içgüdü” terimi, davranışların sırrını çözmüyor. Yani bu tarif; bir izah değil, bir isimlendirmedir sadece. “İçgüdü” ya da “Dürtü” canlılara doğrudan doğruya ilham edilen bilginin kaynağını inkâr etmek için seküler bilim adamlarının uydurduğu sihirli bir kavramdır. Bir kısım insanlar, yalnız aldatmak için bu gibi derin ve ehemmiyetli hakikatlere bir isim takıp güya o hakikat anlaşılmış gibi olayı sıradanlaştırıyorlar. Böyle mucizevî işlere bir tek isim takıp o faaliyeti sebeplere, tesadüflere ve tabiata dayandırarak cahil ve gülünç duruma düştüklerinden haberleri yok.
O halde canlıları dürten yani programlayan, onlara neler yapacaklarını ilhamen öğreten bir Yaratıcı olmalı.
Yazar
Prof. Dr. Fatih SATIL
Balıkesir Üniversitesi Biyoloji / Botanik Anabilim Dalı